Yakmak Bir Zevkti: ‘Fahrenheit 451’ - Ray Bradbury

Didem Sahin
2 min readDec 1, 2021

--

Merhaba değerli okuyucularım. Bugünkü yazımda sizlere uzun zaman önce okusam da aklımda yer etmiş bir hikaye olan, Ray Bradbury’’nin 1950’de yazdığı, “Fahrenheit 451" den bahsetmek istedim.

Ray Douglas Bradbury, 22 Ağustos 1920’de doğmuş ve 5 Haziran 2012’de aramızdan ayrılmış ünlü bilim kurgu yazarıdır.

Kitabı için 1976’da yazdığı sonsözde kendisini, tıpkı kitabındaki karakterler Guy Montag ve Faber gibi “kitaplara aşık bir insan” olarak tanımlıyor.

Kitaplara aşık insanın yolculuğunda ise her şey bir sayıyla başlıyor, 451. Bağlamda anlam kazanan bir sayıyla.

451 Fahrenheit: Kitap kağıdının tutuşup yanma sıcaklığı.

Kitabın ilk sayfasını çeviriyoruz.

Bradbury bizi kendi gerçekliğimizden alıp itfaiyecilerin görevinin artık yangın söndürmek değil yakmak, özellikle de kitapları yakmak olduğu distopik bir gerçekliğe götürüyor.

Bir dünya düşünün, insanların mutlu olmak adına okumaktan ve düşünmekten vazgeçtiği, savaş çıkmak üzereyken haberlerin gerçeklikten çok uzakta bir olumlulukla bezenip çarpıtıldığı ve sorunlardan kurtulmak için her şeyi yakıp yıkmanın tek çözüm olduğu bir dünya.

Yolculuğun kahramanı ise sistemin yanlışlığını fark edip yakacağı kitaplara aşık olan; ateşin yakmanın yanında ısıtabilecek güce de sahip olduğunu fark eden, itfaiyeci Guy Montag.

Biz de onun yanında ilerliyoruz bu dünyanın içinde adım adım.

Kitap 3 bölümden oluşuyor, kişisel görüşüm hikayenin 2. bölümün ortalarından itibaren akıcı ve merak uyandırıcı hale geldiği yönünde. Bu yüzden kitap ince olsa da benim bitirmem biraz uzun sürdü.

Eğer George Orwell, Saramago, Margaret Atwood gibi yazarları seviyorsanız ya da okuyacak bir bilim kurgu romanı arıyorsanız tavsiye ederim.

Altını çizdiğim bazı cümleler;

“İnsanlar neden insanları incitmek ister? Dünyada yeterince incitecek şey yokmuş gibi.”

“Herkes ölünce ardında bir şeyler bırakmalı, derdi dedem. Bir çocuk bir kitap, bir tablo, inşa edilmiş bir ev veya duvar, yapılmış bir çift ayakkabı. Veya ekilmiş bir bahçe. Elinin bir şekilde dokunduğu bir şey, öldüğünde ruhunun gideceği bir yer olsun diye; böylece insanlar ektiğin o ağaca veya çiçeğe baktığında, sen orada olursun. Ne olduğu önemli değil, dokununca onu değiştirdiğin ve ellerini çektiğinde sana benzeyeceği bir şeye dönüştürdüğün sürece, derdi. Sadece çim biçen adamla bahçıvan arasındaki fark dokunuştadır, derdi. Çimleri biçen adam orada hiç olmamış gibidir; bahçıvansa bir ömür boyu orada olacak.”

“Ne de olsa bugünlerde herkes ‘Bana asla bir şey olmaz’, diye düşünüyor, bunu biliyor, buna kesinlikle emin. ‘Başkaları ölür ama ben yaşamayı sürdürürüm. Eylemlerimin sonuçları ve sorumlulukları yok.’ Oysa var. Ama onlardan bahsetmeyelim ha? Eylemlerinin sonuçları insanı yakaladığında artık çok geçtir, değil mi Montag?”

Okuduğunuz için teşekkürler.

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Kaynaklar:

  • Ray Douglas Bradbury, Fahenheit 451, İstanbul: İthaki Yayıncılık, 2018 (Çeviri: Dost Körpe)

💌Bu yazıyı beğendiniz mi?

👏🏻Alkış bırakmayı unutmayınız.

🌟Daha fazlası için Medium profilimi takip edin.

--

--

Didem Sahin

I’m an Industrial Engineer. Here, I write mainly about business & tech . Let’s support each other 😇